Göç Sürecinin Beynimize Etkileri: Zihinsel Bir Yolculuk

Göç, çoğu zaman fiziksel bir yer değişikliğinden ibaret gibi görünse de aslında beynimizde başlayan derin bir dönüşümün de habercisi olabilir. Yeni bir ülkeye taşınmak, sadece yaşam koşullarını değil, ayrıca birçok zihinsel faaliyetinde farklılaşmasına neden olabilir. Örneğin, düşünme biçimimizi ya da hissetme şeklimizi değiştirebilir ve hatta kim olduğumuza dair de birçok sorgulamalar yapmaya başlayabiliriz. Peki eğer zihnimizin evi beynimiz ise, göç beynimizi nasıl etkiler? Niyetim bu yazı ile beraber bu sürecin zihinsel ve nörolojik boyutunu birlikte sorgulamak. Şunu da söyleyerek başlamalıyım ki, bu yazıyı sinirbilimi okumuş olan bir göçmen psikolog olarak, göçmenlik deneyimimin, sinirbilim ve psikoloji bilimi bilgilerimin harmanlanması ile yazıyorum. Ancak maalesef henüz göçmenlik deneyimi ile ilgili nörolojik farklılaşmayı araştıran çok fazla bilimsel çalışma bulunmamaktadır.
Yaşlanan Beyin ve Bilişsel Rezerv: Göçle Gelen Taze Uyarılar
Beynimiz yaşlandıkça bazı bölgelerinde özellikle beynimizin ön kısımlarında bir başka deyişle alnımızın arka kısmı olan prefrontal korteks (PFC) gibi bölgelerde hacim kaybı yaşar (Tisserand vd., 2002). Aynı kullanılmayan kasların zayıflaması gibi, kullanılmayan nöral devreler de zamanla işlevini yitirir. Bunu şu şekilde yorumlayabiliriz. Beynimiz halihazırda olan bazı bağlantıları kullanmadığımızı fark edince, ‘sanırım bu bağlantıya ya da bu nörona gerek yok’ diyebilir ve onları imha edip tüm enerjisini halen kullanılan kısımlarına verebilir. Ancak iyi haber şu ki: Beynimiz esnektir. Yeni deneyimler, alışkanlıklar ve öğrenilen bilgiler sayesinde beyin, adeta yeniden yapılanabilir. Üstelik güncel çalışmalar beynin bu esnekliğini, yani nöroplastisitesini ilerleyen yaşlarda da koruduğunu göstermektedir (Nguyen vd., 2019).
Göç, beynin bu plastisitesini harekete geçirecek, doğal ve öğrenilmeye açık aktiviteler sunar: Yeni bir dil öğrenmek, farklı yemekler tatmak, alışık olmadığımız sokaklarda yön bulmak, kültürel kodları çözmek ve daha birçok bambaşka deneyim… Tüm bu deneyimler, “cognitive reserve” (bilişsel rezerv) dediğimiz, beyni yaşlanmaya ve nörolojik hastalıklara karşı dirençli kılan zihinsel kapasiteyi artırır. Bu kavramı ise yine çalıştırılan kas örneğimizle somutlaştırabiliriz. Örneğin, iki yetişkin düşünelim. Biri tüm hayatı boyunca haftada 2 kere spor yapsın ve diğeri ise çok nadir ya da hiç spor yapmıyor olsun. Yaşlılıkta her ikisinde de kas kaybı bekleriz ancak her hafta düzenli spor yapan kişi kayıptan sonra normal fiziksel seviyelere gelip hala aktif hissedebilirken, düzenli spor yapmayan kişi kayıp sonrası büyük ihtimalle fiziksel gücünde çok daha önemli değişiklerle karşılaşabilir. İşte aynı beynimizde böyle çalışır. Yani ne kadar yatırım yaparsak, kayıptan sonra bile hala çok aktif ve bize o kaybı hissettirmeyen bir beynimiz olacaktır. Ve göçün getirdiği birçok değişken ile de biz göçmenler beynimize sürekli daha fazla aşması gereken yeni zorluklar verirken, aslında onu sürekli çalıştırıp aktif tutup, daha ona çok ihtiyacımız olduğunu sanırım bağıra bağıra söylüyoruz.
Dil Öğrenimi ve Bilişsel Esneklik
Göçün beynimize bir diğer olumlu etkisi de dil öğrenimi üzerinden gelmektedir. Yeni bir dil öğrenme sürecimize birçok süreç eşlik eder. Öncelikle öğrenme sürecinde dikkatimizi toparlamamız ve yoğunlaşarak yeni kuralları, kelimeleri ezberleyip öğrenmemiz gerekir. Bu süreç ise beynin hafıza, dikkat ve esneklikle ilgili bölgelerini yoğun şekilde çalıştırır. Özellikle hipokampus (hafıza merkezi) ve prefrontal korteks (karar verme ve planlama merkezi) bu süreçte aktif rol oynar (Duff & Brown-Schmidt, 2012). Bu da sadece dilsel becerileri değil, aynı zamanda genel problem çözme yeteneğini, dikkat süresini ve zihinsel esnekliği geliştirir.
Bilmediğimiz bir Kültürde Yaşamak
Bir diğer nokta ise göç ettikten sonra artık tamamen hiç tanıdık olmadığımız bir kültürde yaşamak zorunda kalırız. Farklı kültürlerde yaşamak, bireyin sosyal kodlara adapte olma becerisini artırır; bu da nörobilimsel düzeyde beynin çevreye daha esnek yanıtlar vermesini sağlar. Örneğin sosyal etkileşimlerde kalıplaşmış, otomatik ve farkındalık seviyelerimizin düşük olduğu tepkilerimizdense, daha ölçüp biçip, neyin uygun olup olmayacağını sorgulayacağımız, birçok mümkün tepkiden en uygununu seçeceğimiz ve seçimimizin etkilerini tüm dikkatimizle gözlemleyeceğimiz farkındalıklı bir süreç başlar.
Göç Stresi ve Amigdalanın Rolü
Elbette göç süreci sadece olumlu uyarıcılar içermez. Öncelikle göç deneyimi büyük bir belirsizliğin içine gömülüdür. Ayrıca yalnızlık, dil engelleri ve kültürel şok gibi unsurlar yoğun stres kaynağı olabilir. Bu durumda beynin “alarm merkezi” olan amigdala devreye girer (Scatà vd., 2023). Özellikle göçün ilk dönemlerinde kaygı, korku ve stres düzeylerinin artması, amigdalanın daha aktif hale gelmesine yol açabilir. Ancak zamanla birey yeni ortamına alıştıkça, bu aktivite yerini daha dengeli bir beyin kimyasına bırakabilir.
Kültürel Adaptasyon ve Ayna Nöronlar: Empati Güçlenir mi?
Yeni bir kültüre adapte olurken, birçok kez kendimizi başkalarının davranışlarını anlamaya uğraşıp, bazen de onları taklit etmeye çalışırken bulabiliriz. Bu noktada sanırım varsaymak güvenli olacaktır ki, “ayna nöronlar” devreye girebilir. Karşımızdakinin duygusunu ya da hareketini gözlemlediğimizde etkinleşen bu nöronlar, empati kurmamızda önemli rol oynar. Dolayısıyla göçle birlikte farklı sosyal dinamikleri deneyimlemek, empati kapasitesini ve sosyal zekayı da güçlendirebilir. Ve yine bir varsayım olacaktır ki bu da beynimizin ilgili bölgelerini aktif tutabilir.
Mekânsal Algı ve Hipokampus
Yeni bir şehirde kaybolmak… Sanırım her göçmenin yaşadığı bir deneyimdir. Ancak belki de bizleri iyi hissettirmeyebilir. Peki hiç düşündünüz mü bu deneyimin zihnimize birçok pozitif yarrarı olabilir. Örneğin, mekânsal navigasyon, özellikle hipokampusun gelişmesini sağlar. Londra’daki taksi şoförleri üzerine yapılan bir araştırma, uzun süre yön bulma pratiği yapan bireylerin hipokampuslerinin belirgin şekilde büyüdüğünü ortaya koymuştur (Maguire vd., 2000). Yani yeni sokaklar, bilinmeyen rotalar aslında beynimiz için birer egzersiz alanıdır. Bu konu ile ilgili bir diğer tahminimde, kaybolmak bizi otomatik pilottan çıkaracak ve daha farkındalıklı bir zihinsel sürece girmemize neden olacaktır.
Kimlik, Benlik ve Default Mode Network
Göç sadece dış dünyada değil, iç dünyamızda da derin izler bırakır. Eski ve yeni kültürler arasında gidip gelirken, birey zamanla melez bir kimlik geliştirebilir. Bu dönüşüm sürecinde beynin “default mode network” (varsayılan mod ağı) olarak bilinen, kişinin kendilik farkındalığıyla ilişkili beyin ağı da farklı şekilde çalışmaya başlar. Ben kimim, kimdim, burada neden tanıdığım kişi olamıyorum, kime dönüşüyorum gibi sorgulamalr göçmenlik sürecinin inkâr edilemeyecek sorgulamalarıdır. Bu sorgulamalar, benlik algısının esnemesine ve daha kompleks bir kimlik yapısının oluşmasına katkı sağlayabilir.
Sonuç: Göç, Beyin İçin Bir Yeniden Doğuş mu?
Göç süreci, zorluğu kadar öğretici, yıpratıcılığı kadar geliştirici bir süreçtir. Beyin, bu deneyimi bir tehditten çok bir öğrenme fırsatı olarak görebildiğinde; esneklik, dayanıklılık ve yaratıcılık kazanır. Bu yönüyle göç, sadece coğrafi bir hareket değil; aynı zamanda nörolojik ve psikolojik bir dönüşüm yolculuğudur. Zihinsel esnekliğimizi artırmak, empati yetimizi güçlendirmek ve yaşlanmaya karşı dirençli bir beyin inşa etmek istiyorsak, göç sürecini yalnızca “mecburi bir değişim” değil, “zihinsel bir macera” olarak da görmeyi deneyebiliriz.
Kaynakça:
Duff, M. C., & Brown-Schmidt, S. (2012). The hippocampus and the flexible use and processing of language. Frontiers in human neuroscience, 6, 69.
Maguire, E. A., Gadian, D. G., Johnsrude, I. S., Good, C. D., Ashburner, J., Frackowiak, R. S., & Frith, C. D. (2000). Navigation-related structural change in the hippocampi of taxi drivers. Proceedings of the National Academy of Sciences, 97(8), 4398-4403.
Nguyen, L., Murphy, K., & Andrews, G. (2019). Cognitive and neural plasticity in old age: A systematic review of evidence from executive functions cognitive training. Ageing research reviews, 53, 100912.
Tisserand, D. J., Pruessner, J. C., Arigita, E. J. S., van Boxtel, M. P., Evans, A. C., Jolles, J., & Uylings, H. B. (2002). Regional frontal cortical volumes decrease differentially in aging: an MRI study to compare volumetric approaches and voxel-based morphometry. Neuroimage, 17(2), 657-669.
Scatà, C., Carandina, A., Della Torre, A., Arosio, B., Bellocchi, C., Dias Rodrigues, G., … & Montano, N. (2023). Social isolation: a narrative review on the dangerous liaison between the autonomic nervous system and inflammation. Life, 13(6), 1229.